TÜRKİYEYİ BEKLEYEN SOSYOLOJİK TRAVMA

285

Tarihçi Yazar Mehmet Işık, özde değil sözde Müslümanların, İslam dinine yaptığı tahribatın detaylarını anlattığı makalesinde, ‘’Başörtüsüyle, sakalla ve kendini muhafazakâr ve milliyetçi tanımlayarak yanlış anlaşılıyor, dışlanıyor, ticaretimi ve sosyal yaşantımı kaybediyorum öyleyse kendimi değiştirmem gerek diyen insanlarda artış olacaktır.’’ diyerek sosyolojik travmanın giderek büyüdüğünü söylüyor.

Hem birey hem toplum eksenli ekonomik, sosyolojik, psikolojik gibi durumlar sonucu giderek yozlaştıran insanlık dini meseleler üzerinden büyük bir ayrışıma doğru gidiyor. “Müslüman adamdır, kadındır yapmaz!” sözünü duyarken şimdilerde daha sık “Onlar Müslümansa ben değilim!” sözlerinin daha çok dillendirdiğini vurgulayan Tarihçi Yazar Mehmet Işık, ‘’ Türkiye’yi Bekleyen Sosyolojik Travma’’ başlıklı makalesinde ülkemizi bekleyen en gerçek ve reel sorun sosyolojik travmaya dikkat çekiyor.

Tarihçi Yazar Mehmet Işık’ın kaleme aldığı makale şu şekilde:

‘’Sokakta baş örtülü kadınlara saldıran kadınlar vakası sosyolojik bir travmadır!

Meseleyi dini simgeye saldırı olarak algılamak; konuyu izaha yetmez!

Bu durumu: gerek muhalif siyasi grupların söylemleri gerekse muhafazakar camianın kendi içerisindeki tanımlamaları, söylemleri ve tavır ve davranışları “Müslüman kendinden emin olunandır, yalan söylemez, israf etmez, cana kıymaz, çalmaz, fesat olmaz, cana, mala, namusa el uzatmaz, hak etmediğine göz koymaz! Din muameledir diyen peygamberinin hal, hareket, tavır, davranış ve düşünce olarak hadisine uygun hareket eder!” inancının yitirilmeye başlandığının göstergesi olarak da okumak gerek!

 

 

Eskiden “Müslüman adamdır, kadındır yapmaz!” sözünü duyarken şimdilerde daha sık “Onlar Müslümansa ben değilim!” sözlerini duyar hale geldik. Ve bunu aynı mahallede aynı sülaleden ve aynı ırk, mezhep ve siyasal çizgiden gelen insanların birbirlerine söyler olduklarını görmeye ve duymaya başladık. Bu durum;

1-Yolda gördüğü her başörtülüyü veya sakallıyı gerek siyasi düşüncesinin düşmanı gerekse ekonomik sorunlarının, toplumsal bozulmanın, ahlaki çöküntünün müsebbibi olarak gören ve bunu saldırganlıkla çözmeye çalışan insanların sayısını artırmaya devam edecektir.

2- “Bunlar Müslümansa ben değilim!” söylemindeki insanların gerçekten inandığı dinin görünürdeki kanaat önderleri, siyasi aktörler ve siyasi figüranlardaki dinin emirleriyle çelişen tavırlarından dolayı dinden iyice uzaklaşmalarına sebep olacaktır. Ayrıca onlar gibi algılanmamak için kılık ve kıyafetinde değişime gidecektir.

3- ilk madde ve ikinci maddeden hareketle; hem fiziki, hem sözlü saldırıya uğramamak için sakal bırakmayan, başörtüsü takmayan, muhafazakâr ve milliyetçiyim sözünü söylemekten korkan insanların sayısı artacaktır.

 

 

4- Toplumun bozulmasının sebebi olarak algılanan siyasi görüş, dinsel yorumlama üzerinden yapılan eleştirilere, muhafazakâr ve milliyetçi söylem tavır ve davranışlar sergileyip gerçekte ise menfaate dayalı öz değerlerden yoksun hareketlerle kazançlar sağlayanların ibretlik görüntüleri; toplumsal tramvayı daha da derinleştirir. Kopmalar, iş yapmamaya, itimat ve güven duygularının kaybolmasına, akrabalık ilişkilerinin kurulmamasına, var olan dostlukların sona ermesine, küskünlükler, derin kırılmalar ve geri dönüşü olmayan kan davalarına sebep olmaktadır, olmaya da devam edecektir.

5-Sokakta, pazarda, düğünde veya dernekte çocuklarının yanında “Bunlar hırsız, ihaleye fesat karıştırmışlar, kul hakkı yemişler, bunların idare ettiği kurumlarında torpil var, Adamcılık var! Cukka işler dönüyor. Muhalefet edenin kellesi alınıyor!” gibi konuşmaları duyan bir kamu personeli, amiri, müdürü ses edemez hale gelirse, bunların olduğuna da şahitlik etmişse o kişi kamuda çalıştığını bile söyleyemez hale gelir! Bırakın dışarda konuşmayı evde “Baba, anne gerçekten böyle mi?” sorusuna doğru cevap veremez, ezilir. Mülakatla atanmış biri liyakatinin üzerine gölge edecek Adamcılık isnadından dolayı atandığına bile sevinemez.

6- Bunlar birleşince “Ben öyle değilim!” düşüncesiyle hareket etmeler başlar. Yansımaları kılık kıyafetten, sosyal çevreye ve tercihlere kadar değişimi getirir. Bu defa başörtüsüyle, sakalla ve kendini muhafazakâr ve milliyetçi tanımlayarak yanlış anlaşılıyor, dışlanıyor, ticaretimi ve sosyal yaşantımı kaybediyorum öyleyse kendimi değiştirmem gerek diyen insanlarda artış olacaktır. Çocuklarını yetiştirirken de bunlara dikkat edeceklerdir. Umutsuz olan gençlik ise ya ateist ya da deist olarak kendini tanımlayacak, apolitik bir noktada duracaktır. Anadolu’da üniversitelere gelen Anadolu’nun orta halli alilerinin çocuklarının okumaya gittikleri şehirlerde kütüphaneleri değil de kafeleri dolduruyor olmalarının temelinde yukarıdaki sosyolojik travmanın tesiri yoktur demek ne kadar akıllıca olur? Kitaptan çok uyuşturucunun müptelası olan gençliğin çevresini, ait olduğu cemiyeti sorgulamadığını mı sanıyoruz? Öyleyse yanılıyoruz.

 

 

7- Türkiye’de bu sosyolojik travmanın önüne hemen geçilemeyeceği ortada ama imkânsız değil! Önce iyisiyle ve kötüsüyle İNSAN olduğumuzu hatırlamak, ardından nefsimizi, evimizi, evimizin önünü, mahallemizi temizlemek! Kirlenmişlik ne kadar fazlaysa temizliğin de o kadar çok zaman alacağını düşünüp sabırlı olmak lazım. Sloganlara ve siyasi, politik söylemlere kurban edilen her dakikanın toplumsal travmanın derinleşmesine, geleceğimizin elimizden savun köpüğü gibi akıp gitmesine sebep olacağını unutmamalıyız!’’

Cevap bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

http://www.redhubvideos.net tikhub.pro